
Birkaç gündür Kanada’nın Britanya Kolumbiyası’nı kasıp kavuran sıcaklar, önümüzdeki on yıllarda dünyanın insan yerleşimi olan geniş alanlarına hakim olabilir
Kanada gibi bir kuzey ülkesini genellikle kavurucu sıcaklarla yan yana pek anmayız ama geçtiğimiz salı günü ülkenin Britanya Kolumbiyası bölgesindeki Lytton’da 49,6 dereceyle yeni bir hava sıcaklığı rekoru kayıtlara geçti.
Sıcak hava dalgaları elbette ki yeni bir şey değil ve Kanada da bundan muaf kalmamış. Ancak yine de bu hafta olan şey sıradışı. Ülkenin sıcaklık rekoru kırılmakla kalmadı, adeta tarihe gömüldü: tamı tamına 5 derecelik bir artış söz konusu.
Bu rekor sıcakların nedenini kesin şekilde iklim değişikliğine bağlamak mümkün olmasa da ya da bu kadar kötü (veya daha kötü) bir şeyin yakın zamanda yeniden başımıza gelip gelmeyeceğinden emin olamasak da, gezegenin ısındığından ve bu ısınma ile açığa çıkan fazlalık enerjinin her yere eşit dağılmayacağından emin olabiliriz.
Jeolojik bir zaman ölçeğinde, iklime yaptığımız şey çok hızlı gerçekleşiyor. Peki ama insan zaman ölçeğine göre? “Yeni normale” adapte olmak için önümüzde yıllar, hadi diyelim on yıllar var ama bunu yapıyor muyuz?
Doğrusu, evet, bir tür olarak adapte olma becerimiz var ama tek tek bireyler olarak, aşırı sıcakla baş edemeyeceğimiz çok kesin bir nokta var.
Bu hafta bu konudan bahsedildiğini duymuş veya okumuş olabilirsiniz; duymadıysanız, zurnanın zırt dediği yer, “yaş ampul sıcaklığı.” Biraz açıklama gerektiren bir konu ama bence iyi dinleyin, çünkü adeta hayat memat meselesi.
Yaş ampullerle bir ilgisi yok aslında, daha ziyade, termometrenin ucuna yaş bir bez veya pamuk sarılıp, hava akımı etkisine maruz bırakıldığında ölçülen değer anlamındadır. Bunun önemi şudur: Yaş termometre sıcaklığı insan vücudunun sıcaklığına ulaşırsa yaşamımız tehlikeye girer çünkü bu koşullarda terleyerek vücut ısımızı düşüremeyiz. Yaş termometre sıcaklığı, her zaman kuru termometre sıcaklığından düşüktür. Bunun sebebi, termometreye sardığımız yaş bez ya da pamuğun üzerindeki suyun, üzerinden geçen havanın etkisiyle buharlaşmaya başlaması ve buharlaştıkça da suyun sıcaklığının ısıl denge sağlanana kadar düşmesidir. İşte bu denge sağlandığı anda okunan değer yaş termometre sıcaklığıdır ve bu değer havanın bağıl nemi ile doğrudan orantılıdır. Sıcak yaz günlerinde yıkanıp ıslak halde vantilatörün önüne geçtiğinizde hissettiğiniz değer budur. Örnegin %50 bağıl nemde 33 derece kuru termometre sıcaklığında yaş termometre sıcaklığı 24,5 derece civarı olacaktır. Eğer bu sıcaklarda soğuk duş bile sizi rahatlatmıyorsa, işte sebebi yaş termometre sıcaklığının insan vücudu sıcaklığına doğru yükselmiş olmasıdır.
Dolayısıyla, yaş termometre sıcaklığının ölçülmesinin amacı, insan bedenlerinin serin kalmak için ne yapılması gerektiğini (örneğin terlemek) simüle etmektir. Cildimizdeki nem buharlaştığında, bunun yarattığı soğuma etkisi, ter içinde kalmazsak tolere edemeyeceğimiz yüksek sıcaklıkları tolere edebilmemizi sağlar.
Ancak, bunu yapabilmemizin, yani terlemek de dahil olmak üzere çevre sıcaklığına adapte olabilmemizin bir sınırı var. 35 derece civarı bir yaş ampul sıcaklığında, insan bedeni ne kadar terlerse terlesin, kaydettiğinden daha fazla ısı alır. İşte bu noktada insanlar ölmeye başlar. Kanada’da şimdilik 400’ü aşan ölümler de bu yüzden.
Dünyanın birçok kesiminde yer yer 35 dereceyi aşan sıcaklıklar gözlense de, bunlar buharlaşmanın soğutma etkisinin hesaba katılmadığı ortam sıcaklığı ya da “kuru ampul” sıcaklığıdır. Şu anda, yaş ampul sıcaklıkları (küçük bir daire ya da kapalı bir otomobilin içi hariç) çok nadiren bu tehlikeli seviyeye ulaşmakta. Ancak küresel sıcaklıkları mevcut hızda yükseltmeye devam edersek, dünyanın kimi kesimleri topluca insan yaşamı açısından tehlikeli bölgelere dönecek.
Suni soğutmalı yerler dışında, bu bölgeler insan yerleşimine uygun olmaktan çıkacak ki isterse arada bir yaşansın, bu çok kötü bir durum.
Çevre aktivistleri bu sorunu gündemleştirmeyerek hata ediyorlar. Daha yaş ampul sıcaklığına gelmeden bile küresel ısınmanın bir sürü berbat sonucu var ama insan yaşamına olan tehlikeye işaret ederek aslında çok daha ikna edici olabiliriz.
Bir Cevap Yazın