“Hiçbir güç Suriye rejimini deviremez” – Robert Fisk

Beşar Esad’ın subayları ile özel görüşmelerden sonra, yazar Halep cephesinden bildiriyor

Görsel

Taksi şoförü Halep otoyoluna saptığında tüm gerçekliği olduğu gibi görüyorsunuz. Önünüzde, dünyanın en eski şehirlerinden birine giden bir millik boş bir yol, yerden yükselen sıcak sisi içinde kaybolarak uzanıyor.

Ama ufku kahverengi bir duman halesi kaplamış ve şoför otoyol işaretlerini izlememesi gerektiğini iyi biliyor. Önce bozuk orta refüjün üzerinden, ardından kocaman iki kaya yığını arasından korkmuş bir kedi gibi temkinli bir şekilde sıçrayarak sola dönüyor. Önümüzde yanmış evler ve harabeye dönmüş araçlar yığını var. Yavaşça aralarından ilerliyoruz. Eğreti bir yol barikatı oluşturacak şekilde baş aşağı olmuş iki çöp kamyonunun yanından geçerken gaz pedalının sinirli bir şekilde stop etmesiyle, tıpkı babamın arabasının Fransa’da savaş sonrasının kötü benziniyle yaptığı gibi, motor stop ediyor.

Ancak bunlar hayalet kontrol noktaları. Hiç silahlı adam, milis, El Kaide, “terörist”, “çete”, “yabancı savaşçı” (bu sonu gelmez anlambilim insanı nasıl da hasta ediyor) ve hiçbir sivil yok, çünkü bu savaş – şimdilik – bitmiş.

Miller boyunca ne asker ne de polis görsek de, burası, daha sonra Suriye ordusu tarafından ele geçirildiğini öğrendiğimiz El Baz. Ordu gelmiş ve gitmiş. Binalar top ve kurşun delikleriyle dolu. Gri çakıl taşlarından dar bir yola sapıyoruz. İki yanımızda yanan siyah çöp torbalarından dumanlar yükseliyor. Bunları kim ateşe vermiş?

Bu ıssız sokaklardan yolumuza devam ediyoruz. Sağımızda hayalet bir polis istasyonu. Duvarındaki devasa Beşar posteri yerli yerinde duruyor. Ama yukarıdaki her pencere yangından kalma siyah duman lekeleriyle kaplı. Bina tümüyle harabeye dönmüş, yan taraftaki itfaiye merkezi terk edilmiş ve bir itfaiye aracı duvara toslamış. Dört mil boyunca sadece tek başına bir çocuk ve bebeğini taşıyan bir anne gördüm. Ancak harabeye dönmüş Halep hisarı sağımızda belirdiğinde – boz renkli surlar bana dün başlamamış tarihi hatırlatıyor – aileler ve bayramlık giysileri içinde küçük kız çocukları gördüm.

Sonrasında Suriyeli bir asker “Bu sokakları temizledik” diyecekti. Eh, sokak savaşçılarını T-72 tankları ve BMP’ler ile yeneceksiniz elbette. Suriye askerleri Humus, İdlib, Hama ve Dera’da nasıl savaştıklarını anlatıyorlar. Başkan Esad Halep’te savaşmak için tecrübeli askerlerini göndermiş ama bunlar Mahir el Esad’ın kötü ünlü Dördüncü Bölüğü değilmiş: Beşir’in kardeşi ile adamlarının nerede iş üstünde olduklarına dair hiçbir fikrim olmamasına rağmen, gülerek, “Kesinlikle değil,” diyor bana bir general.

Gelelim resmi rakamlara – şu anda Halep cephesinin “diğer tarafında” olduğumuz için ordu istatistikleri elbette. Toplam ölü “terörist”: 700 ve “birçok da yaralı var.” Toplam ölü asker: 20. Yaralı: 100. Internet ve mobil hatlar Humus civarındaki isyancılar tarafından kesilmiş, bu yüzden başkentle tek iletişim Şam’a bir kara devresi üzerinden sağlanıyor. Irak ve Afganistan’da, asiler telefona ihtiyaçları olduğundan mobil hatları çalışır durumda tutmaya para öderler. Ancak burada, Suriye’nin yerel hatlarını göz ardı etmek için yeterli “komuta ve kontrol” sistemine sahip gibi görünüyorlar – efendilerimize inanacak olsak, Washington ve Londra sağ olsun.

“Özgür Suriye Ordusu” Halep’i kuşatamıyor – ancak izole edebiliyorlar. Acınası bir bayram tatili. Şehrin zenginleri, banliyölerdeki çatışmalardan uzakta, otellerde geçiriyorlar bayramlarını. Hiç gazete yok ve yerel haber ajansı o kadar mahrum durumda ki, elinde Şam’a geçilmek için 11 gündür bekleyen resimler var.

Üst düzey Suriyeli askerler, rütbesiz kamuflaj elbiseleri giyiyorlar. “Savaş zamanında,” diyor tümgeneral, “tanınmamak için rütbelerimizi takmayız.” Suriye ordusunda, görünen o ki, vurulmak için madalyalarını gemi direklerindeki keskin nişancıların gözüne sokan Horatio Nelson’lar yok. Halep’te ise keskin nişancılar apartman pencerelerinde. Dün üç kez askerlere ateş açıp ortadan kayboldular. Çelik yelekli askerler onları bulmak için beyhude bir çabayla kullanılmayan tren yolu yakınındaki park ve bahçelerde geziniyorlar.

Suriye askeri elitlerinden birine, iki hafta önce Halep’in “Esad’ın ve rejimin tabutundaki çivi” olacağını söyleyen ABD Savunma Bakanı Leon Panetta’yla ilgili bir yorumu olup olmadığını sordum. Yanıtı şu: “Suriye rejimi ilelebet baki kalacak. Yeryüzündeki hiçbir güç onu yıkamaz. Tüm rejimler devrilecek ancak Suriye ayakta kalacak, çünkü Allah doğu yolda olanların yanında.”

Suriye’nin bu savaşa kurban giden sivil kayıplarının yanında son derece küçük de olsa, kesinlikle ordu da payına düşeni alıyor. Halep’te gördüğüm dört generalden üçü, 18 aydır süren çatışmalarda ciddi şekilde yaralanmış. Biri omzundan aldığı şarapnel yarasından sonra hala kolu askıda.

Askerlerin geçici komuta merkezinde televizyon var. Ekranda Suriye televizyonlarının kendi savaş yayınlarının yanı sıra, rejim karşıtı “Al Arabiya” ve BBC World kanalını dagördüm. Ve askerler, ordu, hızla ortaya çıkıyor. Komutanlarından çatışmanın durumuna dair günlük brifing alıyorlar. Yorum yapmak hoş karşılanmıyor ve gerçeklerin özgür olduğu kuşkulu. Her sohbet hükümet çizgisinde başlamalı: Ordu anavatanı saldırganlara karşı, İsrail’e direnen tek Arap ülkesi olduğu için Suriye’yi hedef alan uluslararası bir komploya karşı savunuyor. Dış düşmanlar önce hükümet karşıtı gösterileri destekledi ve ardından göstericilere silah verdi. Silahsız göstericilere karşı silah kullanan askerlere hiçbir şekilde değinilmiyor ve silahlı Suriyeli göstericilerin nasıl “yabancı” savaşçılara dönüştüğünün açıklaması yok.

Ancak Suriye ordusu ile temas etmek, bazen ayrıntıları istatistiklerden daha güçlü verebiliyor. 21 yaşındaki bir asker olan Ahmed, kardeşi er Muhammed İbrahim Davut’un bir keskin nişancı tarafından nasıl “şehit” edildiğini anlatıyor. Silah arkadaşı, “Asker kardeşimiz için üzgünüz ama o artık cennette,” diyor. Bir general, Şam’ın Duma semtinde Suriye ordusu teğmeni olan bir arkadaşını anlatıyor. Minibüsle yanına yanaşan adamlar gideceği yere kadar bırakmayı teklif etmişler, o da tüm iyi niyetiyle binmiş.

“Ertesi gün bulduk onu,” diyor general, “bedeni ikiye ayrılmış ve bir kanalizasyona atılmış.”

“Hiçbir güç Suriye rejimini deviremez” – Robert Fisk” için bir yanıt

Add yours

Yorum bırakın

WordPress.com ile Oluşturulan Web Sitesi.

Yukarı ↑